Bilirkişinin hukuki sorumluluğu HMK’nın 285-287. maddeler arasında düzenlenmektedir.
HMK madde 285 hükmüne göre bilirkişinin hukuki sorumluluğu;
- Bilirkişinin kasten veya ağır ihmal suretiyle düzenlemiş olduğu gerçeğe aykırı raporun, mahkemece hükme esas alınması sebebiyle zarar görmüş olanlar, bu zararın tazmini için devlete karşı tazminat davası açabilirler.
- Devlet, ödediği tazminat için sorumlu bilirkişiye rücu eder.
Şeklinde düzenlenmiştir.
Bilirkişi, kanunda açıkça belirtildiği üzere bir kamu görevlisidir. Dolayısıyla, bilirkişi yaptığı görevi devlet adına ifa eder. Bilirkişiler esas itibarı ile hâkim yardımcısı olarak kabul edildikleri için hâkimlerin hukuki sorumluluğunun düzenlendiği hükümlerle, bilirkişinin hukuki sorumluluğunu düzenleyen maddeler uyum içerisindedir.
Bilirkişiliğin kamu görevi olması sebebiyle bu görev kendi içinde kesintisiz ve asli nitelikte bir görevdir. Ayrıca, bilirkişilik kurumu adaletin sağlanması amacına hizmet ettiği için de bilirkişilerin kamu görevi yaptıklarına dair hiçbir şüphe yoktur. Tüm bu sebeplerle Anayasa madde 40 uyarınca resmi görevli konumunda olan bilirkişilerin kasten veya ağır ihmal suretiyle düzenlediği, gerçeği yansıtmayan raporlarından dolayı herhangi bir kişi zarar görürse bundan devlet sorumlu olacak, ancak devletin daha sonra rücu hakkı bulunacaktır. Burada doğrudan bilirkişinin tazminatla sorumlu tutulması yerine, bilirkişilik mesleğinin çekilmez kılınmaması için devletin tazmin yükümlülüğü öngörülmüştür.
Tıpkı hâkimin hukuki sorumluluğunda olduğu gibi bilirkişilerin sorumluluğunda da hafif ihmale dair bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Kasten veya ağır ihmal suretiyle başkasının zarar görmesine sebep olan bilirkişi raporunda aslında kusurlu olan bilirkişinin kendisidir. Burada ilk olarak devletin tazmin yükümlülüğünün bulunması kamu hukukuna hâkim olan idari güvence ilkesinin bir gereğidir.
Bilirkişinin, raporunu hazırlamadan önce yaptığı eylemlerden doğan zararlardan dolayı 285. maddeye gidilemez. Bilirkişi görevini ifa ederken yaptığı tasarruflar esnasında kendisine tevdii edilmiş malzemeyi -örneğin kıymet takdiri yapılacak bir vazoyu- bir zarara uğratması veya tıbbi inceleme evresinde kişilerin beden tamlıklarını, ruh bütünlüklerini veya sağlıklarını tehlikeye düşürmesi, her zaman olasıdır.
Sözü edilen zarar verici eylemler, kamu görevi niteliği tartışmasız kabul edilen adli bir görevin ifası bağlamında, adli bir organın istemi doğrultusunda ve onun görevlendirilmesi dolayısıyla kamusal bir yetkiye dayanılmak suretiyle gerçekleştirildikleri için adli- idari eylem niteliği taşırlar ve idare bu eylemlerden kaynaklanan zararları, hizmet kusurunun varlığı nedeniyle (Anayasa 125. maddesinin son fıkrası) tazminle yükümlü tutulmalı; bu durumda Adalet Bakanlığı’na karşı idari yargı yerinde ilgilerce tam yargı davası açılması yoluna gidilmelidir.
Bilirkişinin gerçeğe aykırı olarak rapor düzenlemesi dar anlamda bir haksız fiil sorumluluğu olması sebebiyle, burada devletin aleyhine açılacak olan dava için öngörülen zamanaşımı süresi haksız fiil zamanaşımı süresi ile aynıdır. Söz konusu davanın açılabilmesi için bilirkişinin sadece gerçeğe aykırı raporu düzenlemesi yetmez, ek olarak da; gerçeğe aykırı raporun mahkemede hüküm kurulurken esas alınması ve ilgili kişinin o hükümden dolayı zarar görmüş olması gerekir. Bilirkişi, ancak raporun düzenlenmesinde kast veya ağır ihmalinin bulunmadığını ispat ederse söz konusu sorumluluktan kurtulabilir. Bu husus madde 286 HMK hükmünde;
- Devlet aleyhine açılacak olan tazminat davası, gerçeğe aykırı bilirkişi raporunun ilk derece mahkemesince hükme esas alındığı hâllerde, bu mahkemenin yargı çevresi içinde yer aldığı bölge adliye mahkemesi hukuk dairesinde; bölge adliye mahkemesince hükme esas alındığı hâllerde ise Yargıtay ilgili hukuk dairesinde görülür.